Overblog
Edit post Folge diesem Blog Administration + Create my blog
24. Juli 2011 7 24 /07 /Juli /2011 16:40

Sudan'dan Kıbrıs'a:
Vatan satan bir ırkın ahfadılar

 

 

Kendi ülkesinin bölünmesini
kutlayan adam

Bir devlet başkanı düşünün… Dünya çapında katliamcılıkla tanınıyor. Hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi tutuklama kararı çıkarmış. Ülkesinden dışarı çıkamıyor. Çıkabildiğinde gittiği ülkeler ise bir tek Şeriatçı diktatörlük rejimleri… Ve bu adamın sık sık gelip liderleriyle kaynaştığı ülkelerden biri de AKP'nin yönettiği Türkiye…

Böylesine "kıyıcılıkla" suçlanan ve Batı tarafından kınanan bu başkan bugün tüm dünyada alkış topluyor. "Medeni dünya" onun medeni tavrını göklere çıkarıyor. Çünkü bu devlet başkanı kendi ülkesinin bölünmesine karşı çıkmadığı gibi ülkesini bölenlere kutlama mesajı gönderiyor.

Bahsettiğimiz kişi Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün kadim dostu, her fırsatta Ankara'da ağırlanan Sudan Devlet Başkanı El Beşir…

Dünya kamuoyunda adı katliamla anılırken, bir günde hoşgörü ve olgunlukla anılmaya başlandı. Neden mi? Çünkü El Beşir kendi ülkesini göz göre göre böldürttü.

9 Temmuz 2011 tarihinde Sudan Kuzey ve Güney olarak resmen ikiye ayrıldı. Güney Sudan tam 619.745 km karelik kocaman bir ülke. Neredeyse Türkiye kadar büyük… Ve Şeriatçı El Beşir vatanı bölünürken hiçbir şey yapmadığı gibi şu tebrik mesajını yayınladı:

"Güneydeki binlerce kardeşimizi yeni ülkelerinin kurulmasından dolayı tebrik ediyorum."

Tarih böyle bir yüzsüzlüğü Şeriatçı bir devlet adamına nasip etti.

Şeriat için vatan satmak

Peki, ama neden? El Beşir neden ülkesinin bölünmesine karşı çıkmadığı gibi bunu kutladı. Oysa aynı El Beşir Darfur'daki isyan hareketini bastırmak için her şeyi göze almıştı. Darfur'daki isyanın arkasında başta ABD ve AB olmak üzere Batı emperyalizminin bulunduğunu belirten El Beşir, isyanı bastırmak için gerekirse uluslararası suçlu olmayı bile göze almıştı.

Aynı adam nasıl oluyor da Güney Sudan'da farklı tavır alıyor? Kaldı ki Güney Sudan Darfur'a göre çok daha stratejik bir nokta… Ülkenin zengin petrol kaynaklarını barındırıyor. Buradaki bölücüleri de ABD ve diğer Batı emperyalistleri destekliyor.

Batı'ya karşı cihat yürüten El Beşir ne olmuştu da Batı karşısında süt dökmüş kediye dönmüştü?

Bu sorunun yanıtı çok basit; El Beşir diktatörlüğünün kaynağı Şeriatçı ideoloji... Darfur'daki isyancılar Afrika kökenli Müslümanlar. El Beşir olaya Sudan ulusu çerçevesinden bakmadığı için Arap olsun Afrika kökenli olsun tüm Müslümanları tek bir ümmet olarak görüyor ve kendi Şeriatçı idaresinin sarsılmaması için gerekirse yüz binlerce insanın ölmesini önemsemiyor.

İlk başta vatan savunmaya yönelik gözüken bu refleksin aslında vatanı ve ulus devleti savunmakla ilgili olmadığı Güney Sudan meselesiyle ortaya çıktı. Güney Sudan'ı bu kadar kolay satan bir zihniyetin vatansever veya milliyetçi olduğu elbette ki söylenemez.

Bu ise Şeriatçı ideolojinin vatanı asla savunamayacağını göstermektedir. Darfur'da direnen Şeriatçı Güney Sudan'ı hemen gözden çıkarmaktadır çünkü Güney Sudan'da yaşayanlar Hıristiyan'dır. Hıristiyanlara da İslam Şeriatını uygulayamazsın. Onlar fazlalıktır. Din farklılıklarını önemsemeyen, vatanı bir bütün olarak savunan lâik ulusalcılık ise zaten Şeriatçıya göre kâfirliktir. Eğer asıl olan Şeriatçı rejimi korumak ise gerekirse vatanın kocaman bir toprak parçası da Hıristiyan olduğu için gözden çıkarılabilir. Tıpkı son Osmanlı Halifesi Vahdettin ve destekçilerinin hilafet koltuğunu savunmak pahasına İzmir'i "gavur" ilan edip vatanı gözden çıkardıkları gibi…

Vatan ve ulus kavramları Şeriatçılara yabancı olduğu için bu ihanet tarihin farklı dönemlerinde farklı ülkelerde sık sık yaşanır. Örneğin Irak'ta Şii Şeriatçı ABD'yi, Lübnan'da Sünni Şeriatçı İsrail'i desteklemekte bir sakınca görmez. Şeriatçı öyle bölücüdür ki sadece ulusu değil o çok savundukları ümmeti bile mezheplere tarikatlara cemaatlere parçalar durur.

Müslüman'a cihat Hıristiyan'a itaat

Sonunda Şeriatçı ortaya kendisiyle de çelişen sapık bir ideoloji üretir. Şeriat ideolojisinin en temel kavramlarından biri din savaşı ve cihattır. Ancak ne hikmetse bu cihat silahı bir türlü Hıristiyan Batı'ya değil hep kendi Müslüman kardeşlerine yöneltilir.

Örneğin Sudan'da cihatçı El Beşir Müslüman Darfur'u altına üstüne getirir ancak asıl cihat yürütmesi gereken Hıristiyan Güney Sudan'ı tek kurşun sıkmadan emperyalizme teslim eder.

Yine Irak'ta, Afganistan'da, Pakistan'da, İran'da Sünni cihatçı Şii camisini, Şii cihatçı Sünni camisini havaya uçurur. Ama ülkeleri Batı Haçlıları tarafından paramparça olurken asla birlik olamazlar.

Türk Kurtuluş Savaşı sırasında da Kemalistler ve Kuvayı Milliye Hıristiyan Batı emperyalizmine karşı elde silah Ulusal Kurtuluş Savaşı verirken, Şeriatçılar "kafir, hilafet ve din düşmanı, Bolşevik, eşkıya" ilan ettikleri Kemalistlere ve Kuvayı Milliye'ye karşı cihat ilan ediyor, Hilafet Orduları kuruyor, Yunan ve İngiliz Haçlılarıyla birlikte Anadolu'daki Müslüman halkın kanını oluk oluk akıtıyordu.

Şeriatçı aslında ulus karşıtı olduğu için hep bu rolü üstlenmek zorundadır. Ulus gerçeğini inkar eden Şeriatçı liderler kendi gerici diktatörlüklerini sözde şeriat adına tesis etmek için hep Batı emperyalizm ile işbirliği ederler. Onların cihadı Müslüman'a, itaati ise Hıristiyan'adır.

"Gavur İzmir"den "Gavur Kıbrıs"a

Kurtuluş Savaşı'nda "İzmir nasılsa gavur savaşmaya değmez" diyen zihniyet şimdi Kıbrıs için aynı ihanet nakaratını yineliyor.

Kıbrıs davasını çökerten, Kıbrıs'ı Rum'a ve Batı emperyalizmine peşkeş çekmek için elinden geleni yapan AKP ve yandaşları Kıbrıslı Türklerin zaten Türkiye'ye bağlı olmadığı ve milli hislerinin çok zayıf olduğu tezini işliyor. Özellikle Akit, Zaman ve Yeni Şafak gazetelerinde Kıbrıs için yapılan bunca fedakârlığa rağmen halkının bizi sevmediği bunun nedeninin ise Kıbrıs Türk'ünün "dini duygularının zayıf olduğu" iddiası sürekli yineleniyor.

Son zamanlarda keskin Batı karşıtı çıkışlar yapan AKP'li kodamanlar söz konusu Kıbrıs olunca ne hikmetse adayı Batı'ya teslim etmek için her şeyi yapıyor.

Geçtiğimiz hafta KKTC'yi ziyaret ettikten sonra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun yaptığı açıklamalar El Beşir zihniyetinin Türkiye'de de aynen işlediğini gösterdi. Ahmet Davutoğlu AKP'nin KKTC'yi tasfiye etmek için ne kadar aceleci davrandığını şöyle açıkladı:

"Bu yıl sonuna kadar Kıbrıs sorununa bir çözüm bulmayı ve önümüzdeki yıl başında da referanduma gidilmesini ümit ediyoruz. Böylece Kıbrıs da (1 Temmuz 2012'de) AB dönem başkanlığını tüm adayı temsil eden yeni bir devlet olarak devralabilir"

Davutoğlu'nun Birleşik Kıbrıs'ı müjdelemesi (!), El Beşir'in Güney Sudan'ı kutlaması kadar tarihi bir gaflettir. Düşünün bir kere toprak kaybedeceğimizi müjdeleyen bir Dışişleri Bakanı…

Bilindiği gibi AKP "kriz bizi teğet geçti" demesine ve seçim ekonomisi için on milyarlarca doları seferber etmesine rağmen, ne hikmetse geçen sene KKTC'de "ekonomik önlemler" dayatmış ve adeta Kıbrıs Türk devletinin en önemli yaşam kaynağı olan Türkiye'den gelen yardımları kısmıştı.

KKTC'de son seçimleri kazanan ulusalcı Derviş Eroğlu böylelikle köşeye kıstırılmaya çalışılmıştı. Tüm bu hazırlıkların ne için yapıldığı ortaya çıktı. Ahmet Davutoğlu, Annan Planı ile gerçekleştiremediklerini şimdi gerçekleştirmek için düğmeye bastı.

Basındaki AKP yandaşları Ahmet Davutoğlu'nun bu açıklamalarını büyük sevinçle karşıladılar ve "Türk faşizminin son kalesi" olarak ilan ettikleri "Kıbrıs kambur"undan önümüzdeki bahar kurtulacağımızı müjdelediler.

Böylelikle Türkiye'yi büyüteceğiz, Osmanlı gibi süper güç yapacağız diyen Neo-Osmanlıcıların gerçek derdi ortaya çıkmış oldu. Tıpkı Abdülhamit (Kıbrıs'ı İngilizlere veren padişah) ve Vahdettin gibi toprak vererek Osmanlı'nın çöküş dönemine döneceğiz.

Yıkılan sadece KKTC değil aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti

Gerçekten de onların "Türk faşizmi" dediği Türk Devleti ve Türk Ordusu'nun tasfiye süreci 2002'de Kıbrıs'ta başladı. O dönem komutanlar tehlikeyi gördüler ancak TÜRKSOLU'nun ve Türk halkının çağrısını yani sine-i milleti gerçekleştiremediler.

Oysa sine-i millet ve istifa resti ile sadece Annan Planı'nın oylanmasını engellenmeyecek, AKP iktidarı da daha 2004 yılında yıkılacaktı. Nitekim Tayyip Erdoğan bile o günlerde "en zayıf karnımız Kıbrıs, bize en az %10 oy kaybettiriyor" diyordu.

Gereken direniş gösterilmedi. Dolayısıyla Kıbrıs'tan başlanarak Türk Ordusu ve devleti kuşatılmaya başlandı. Türk düşmanlarının düğün yapması boşuna değil. Bu sürecin sonunda Türk Ordusunun yüzlerce subayı tutuklandı. Türk devletinin tasfiyesi Kıbrıs'ta başladı.

AKP Şeriat devleti kurmak ve Cumhuriyeti yıkmak için vatan topraklarını peşkeş çekmekten asla çekinmiyor. Bunun için Kıbrıs'ı bir başlangıç noktası olarak gördüler. Şu anda işlerini bitirmek için Kıbrıs'ta son ihanetlerini tamamlamak istiyorlar.

AKP içte Türklük ve Türk Ordusuyla hesaplaşmak için Kıbrıs'ta Türklüğün tasfiyesini hızlandırıyorken, dışarıda ise Batı'ya karşı Kıbrıs'ı koz olarak kullanıyor. AKP son iki yıldır üstlendiği sözde Batı karşıtı özde ise Türkiye'yi işgal ettirme provokasyonu için en has Batıcı misyonu için Kıbrıs'ı öne sürüyor.

Ahmet Davutoğlu "Birleşik Kıbrıs" için öylesine yanıp tutuşuyor ki (!) AB'nin genişlemeden sorumlu komiseri Füle'ye geçtiğimiz hafta yaptığı Ankara ziyaretinde şöyle rest çekti:

"Bunu açık bir şekilde Sayın Füle'ye de söyledim. Biz Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin çözüm olmadan üstleneceği bir dönem başkanlığında Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin sürdürülebileceği kanaatinde değiliz. Bizim herhangi bir şekilde Güney Kıbrıs Rum yönetimi dönem başkanlığını muhatap almamız söz konusu değildir."

İyi de Rum Kesimi'nin AB üyeliğine, Garantörlük Antlaşmasına aykırı olmasına ve Türkiye'nin elinde engelleme gücü bulunmasına rağmen, karşı çıkmayan ve KKTC'yi arkasından hançerleyen aynı AKP değil miydi?

AKP AB ile zaten donan ilişkileri askıya almak için Kıbrıs'ı öne sürüyor. Aklı sıra sonucu "kazan-kazan" olan bir oyun oynuyor. Eğer AB bu reste teslim olursa, zaten zor durumda olan Yunanistan ve Rum Kesimi biraz daha taviz verirse, hem KKTC tasfiye edilecek hem de kuzeyde AKP'ye bağlı (ama Türkiye'den ve TSK'dan kopmuş) ve esasen Rumlara bağlanmış uyduruk bir federe devletçik kurulacak. AKP içte Kıbrıs'ta onurlu çözüm bulduk diye propaganda yapacak.

Yok eğer AB bu reste rest çeker ise AB ile ilişkiler askıya alınacak. Bu da Tayyip'in "El Beşirleşme" ve sonunda Türkiye'yi işgal ettirme provokasyonunda en önemli adımlardan birinin atılmış olması demek. İçte ise AKP yine "onurlu" pozlara bürünecek. Nasıl olsa bu onurlu "El Beşir"lerin en sonunda vatanın parçalanmasına nasıl onay verdiğini biliyoruz.

Önce Türk Ordusunu yok et, sonra Batı'ya kafa tut

Sonunda Şeriatçının izlediği her yolun vatanın bölünmesine çıktığı bir gerçektir.

Düşünün bir kere Türk Ordusunu yok eden bir Tayyip aynı zamanda Batı'ya kafa tutmaya başlamaktadır. Bu son derece saçma bir denklemdir. Önce dünyanın en güçlü ve saygın ordularından birini tasfiye edeceksin, sonra da İsrail'e, ABD'ye, AB'ye rest çekeceksin.

Bunun tek bir anlamı vardır. Şeriatçılar "biz orduyu yıktık, gelin bizi işgal edin" demektedirler. Her halde İsrail ve ABD'ye karşı koca göbekli, badem bıyıklı Fetocu polislerle savaşmayı düşünmüyorlar.

En sonunda ucuz kahraman Tayyip, ülkesini parçalatacaktır. Yapacağı tek şey de El Beşir gibi Rum Kesimi'nin başkanını veya kurduracakları Kürt devletinin başındaki Apo'yu tebrik etmek olur.

Tarih boyunca vatan satan bir ırkın ahfadı olanlara karşı yeniden yıldırımlar yaratmazsak sadece KKTC değil Türkiye'de yok olacaktır.

 

Diesen Post teilen
Repost0

Kommentare

Bir Yudum Ben

  • HARMANKOKUSU
  • Schönheit des Menschen,ist die seines Inneren.“Zitat: H. Bektas Veli.Ich komme aus Çorum(Tschhorum.Ich bin ein geborener Laizist und ein wahrer Humanist.Türkisch ist mein Hobby, Bağlama ist meine Musik und die Liebe ist meine Konfession.
  • Schönheit des Menschen,ist die seines Inneren.“Zitat: H. Bektas Veli.Ich komme aus Çorum(Tschhorum.Ich bin ein geborener Laizist und ein wahrer Humanist.Türkisch ist mein Hobby, Bağlama ist meine Musik und die Liebe ist meine Konfession.

Suchen

Letzte Artikel